ingilizcece.com Webutation

28 Ağu 2011

Deyimler / İdioms (B)


İngilizce deyimler-Back down: iddiasından vazgeçmek


Back down: iddiasından vazgeçmek
The public prosecutor has backed down.

Savcı iddiasından vazgeçti.

Back out:
Dönmek, geri gitmek
He backed out of his promise.
O, verdiği sözden döndü.

Back up:
Lehinde söylemek
I backed up him at the court.
Mahkemede onun lehine konuştum.

Ball out:
Paraşütle atlamak
I am sure I can’t ball out.
Eminim paraşütle atlayamam.

Bank up:
Yığmak, yığılmak
He banked up tiles for his house.
O, evi için kiremit yığdı.

Be up to:
Bağlı olmak
It is up to you to learn another language.
Diğer bir dil öğrenmek size bağlıdır.

Bear oneself well:

1) Vücudunu dik tutmak
2) Hal ve hareketi iyi olmak
1) Ballerians bear themselves well.
Balerinler bedenlerini dik tutarlar.
2) A good student bears always well.
Çalışkan bir öğrencinin hal ve hareketi daima iyi olur.

Beat back, beat off:
Püskürtmek
Our army beated back the enemy.
Ordumuz düşmanı püskürttü.

Beat in:
Kırıp geçmek
The bull beated in the grating.
Boğa parmaklığı kırıp geçti.

Bell the cat:
Kimsenin yanaşamadığı tehlikeli bir işi üzerine almak
Our group climbed the mountain but our guide had to bell the cat twice.
Grubumuz dağa tırmandı, kılavuzumuz ise iki defa çok tehlikeli işleri üzerine almak zorunda kaldı.

Beyond doubt:
Şüphe götürmez
Beyond doubt our team is the best.
Takımımızın en iyi olduğu şüphe götürmez.

Beyond words:
Tarif edilmez
Her beauty is beyond words.
Onun, güzelliği tarif edilmez.

Bind over:
Cezayı ertelemek
The judge binded over his fine.
Hakim onun cezasını erteledi.

Blow down:
Devirmek, yere yatırmak
The wind blew down all the trees.
Rüzgâr bütün ağaçları devirdi.

Blow in:
Uğramak
The circus blows in once a year to our town.
Sirk yılda bir defa kasabamıza uğruyor.

Blow off:
Rüzgârdan uçmak
The roof of his home has blown off.
Evinin damı rüzgârdan uçtu.

Board out:
Pansiyona vermek
We boarded out our house in Bodrum.
Bodrum’daki evimizi pansiyona verdik.

Board up:
Tahta ile kapatmak
He boarded up the hole in the wall.
O, duvardaki deliği tahta ile kapattı.

Body and soul:
Bütün varlığı ile
He helped our construction body and soul.
O, inşaatımıza bütün varlığı ile yardım etti.

Boil over:
Kaynayıp taşmak
The milk has boiled over.
Süt kaynayıp taştı.

Boil up:
Kaynayıp kabarmak
The milk has boiled up.
Süt kaynayıp kabardı.

The boot is on the other leg:
Durum tam aksi
Don’t try this solution the boot is on the other leg.
Bu çözümü hiç deneme, çünkü durum tam aksi.

Border on:
Bitişik olmak
His house is bordering on ours.
Onun evi bizimkine bitişiktir.

Born tired:
Doğuştan tembel ve uyuşuk
Some students are born tired.
Bazı öğrenciler doğuştan tembel ve uyuşuktur.

Bound away:
Zıplayarak gitmek
Kangaroos bound away.
Kangurular zıplayarak giderler.

Bowl along:
Hızla gitmek
Race cars bowl along.
Yarış arabaları hızlı gider.

Bowl out:
Birini oyun dışı yapmak
During the game the referee bowled out our best man.
Oyun sırasında hakem en iyi adamımızı oyun dışı bıraktı.

Bowl over:
Devirmek, düşürmek
The naughty boy has bowled over our vase.
Yaramaz çocuk vazomuzu devirdi (düşürdü).

Break down:
Kırmak, bozmak, kırılmak, bozulmak
His car broke down on the road.
Onun arabası yolda bozuldu.

Bring into action:
Harekete geçirmek
The engine brings into action the long train.
Lokomotif uzun treni harekete geçiriyor.

Bring forth:
Doğurmak, meydana çıkarmak, mahsul vermek
Rain brings forth good crop.
Yağmur iyi mahsul verdirir.

Bring on
: Neden olmak, sahneye koymak
Inattention brings on accidents.
Dikkatsizlik kazalara neden olur.

Bring up:
ileri sürmek, büyütmek, yaklaştırmak
He brought prooves up against the criminal.
O, katil aleyhine deliller ileri sürdü.

[A] bull in a china shop:
Patavatsız adam
At the meeting he acted like a bull in a china shop.
Toplantıda patavatsız bir adam gibi hareket etti.

Buoy up:
Ümit vermek, cesaret vermek
The doctors buoy always up their patients.
Doktorlar her zaman hastalarına ümit verirler.

Burn out:
Tamamen yanmak
His house was completly burned out.
Onun evi tamamen yanmıştı.

Burst with:
Kendi kendini yemek
Waiting for your news, I was bursting with impatience.
Sizden haber beklerken, sabırsızlıktan içim içimi yiyordu.

Buy in:
Stok etmek
When it is snowing people like to buy in bread.
Kar yağdığında halk, ekmek stok etmeyi sever.

Buy off:
Para vererek kurtulmak
If a bagger bothers me, I buy him off.
Bir dilenci beni rahatsız ederse, para vererek ondan kurtulurum.

Buy out:
Hissesini satın almak
I bought out my friend’s share.
Arkadaşımın hissesini satın aldım.

Buzz about:
Öteye beriye telaşla gidip gelmek
Waiting for the birth of his child he was buzzing about in the
hospital.
O, çocuğunun doğumunu beklerken hastane içinde telaşla gidip geliyordu.




0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | coupon codes