ingilizcece.com Webutation

30 Ağu 2011

Deyimler / İdioms (R)

İngilizce deyimler-Rainy day: Sıkıntılı günler


Rainy day: Sıkıntılı günler
I always save money for rainy days.
Sıkıntılı günler için her zaman para saklarım.

Rain or shine:
Hava iyi de olsa, kötü de olsa
We shall go to Ankara tomorrow rain or shine.
Hava iyi de olsa, kötü de olsa yarın Ankara'ya gideceğiz.

Raise money:
Cami, kilise, vakıf... yararına para toplamak
We raised money to buy carpet for the mosque.
Camiye halı almak için para topladık.

Rake off:
Bir işte yasa dışı tarzda para almak
He doesn't want to become rich by raking off.
O, yasa dışı yoldan para kazanarak zengin olmak istemiyor.

Rather than:
........ den ziyade, yerine, ...... mektense, ....... maktansa
Rather than drinking coffee, I prefer to drink tea.
Kahve içmektense, çay içmeyi yeğlerim.

Reach out for:
Uzanıp yetişmeye çalışmak, uzanmak, uzatmak, ermek
He reached out for the jam.
Reçele uzanıp yetişmeye çalıştı. (Reçele uzandı.)

Read aloud:
Sesli okumak
Can you read aloud the book for me?
Kitabı benim için sesli okuyabilir misiniz?

Read out:
Başkasına yüksek sesle okumak
Don't read it out; nobody is listening you.
Yüksek sesle okumayın; sizi dinleyen yok.

Read over:
Göz gezdirerek okuma, göz atmak
I read over the book before I bought it.
Satın almadan önce kitaba bir göz attım.

[By] reason of:
Nedeniyle, ....... den dolayı
[By] reason of the shortage of money I didn't buy that house.
Para kıtlığı nedeniyle o evi satın almadım.

Reason with someone:
Birini delilerle ikna etmeye çalışmak
My teacher reasoned with me about entering the Univercity.
Öğretmenim üniversiteye girmek hakkında beni iknaya çalıştı.

Recently:
Son zamanlarda, geçenlerde
I saw him at the airport recently.
Geçenlerde onu havalimanında gördüm.

Redound to:
iftihar etmek
This painting redounds to your credit.
Bu tablo ile iftihar edebilirsiniz.
(Bu tablo itibarınızı arttırır.)

[In] regard to (With regard to):
Hakkında, .......... e nazaran
I read a long article in regard to your last book.
Son kitabınız hakkında uzun bir makale okudum.

Related to:
.......... e ait, bağlı
Why don't you write a book related to your adventure?
Niçin, serüveninizle ilgili bir kitap yazmıyorsunuz?

Rely on (upon):
Güvenmek
Can I rely on you?
Size güvenebilir miyim?

Remote control:
Uzaktan idare
Our new TV has a remote control system.
Yeni televizyonumuzun uzaktan idare sistemi var.

Reserved list:
Yedek kadro
I'm not going to play tomorrow, I'm on the reserved list.
Yarın oynamayacağım, yedek kadrodayım.

[With] respect to:
........ e gelince
With respect to your proposal, I have no objection.
Teklifinize gelince, hiç bir itirazım yok.

[In] return for:
........ e karşılık
Please accept this check in return for your assistance.
Yardımınıza karşılık, lütfen bu çeki kabul ediniz.

[Get] rid of:
Başından atmak
I don't like him, I'm going to get rid of him.
O adamı hiç beğenmiyorum, onu başımdan atacağım.

Right away:
Hemen, derhal
I'll come right away, wait for me.
Beni bekleyin, hemen geleceğim.

Right here:
Tam burada
Yesterday I had a little accident right here.
Dün, tam burada küçük bir kaza geçirdim.

Right now:
Derhal, şu anda
I want you to do your homework right now.
Ev ödevini derhal yapmanı istiyorum.

Ring up:
Telefon etmek, telefonla aramak, bağlantı kurmak
I'll ring you up tomorrow.
Sizi yarın telefonla arayacağım.

Roll up:
Sıvamak, sarmak, tomar yapmak
He rolled up his sleeves.
O, kollarını sıvadı.

Round up:

1) Biraraya getirmek, toparlamak
2) Bir rakamı yuvarlak hesap haline getirmek
1- He rounded up his friends and made a short speech.
O, arkadaşlarını biraraya getirdi ve kısa bir konuşma yaptı.
2- He rounded up the price from 8.230 to 8.000 TL.
O, (fiyatı) 8.230 TL.'dan 8.000 TL'na yuvarladı.

Rub shoulders with:
....... ile haşır neşir olmak, fazla samimi olmak
I don't like to rub shoulders with him.
Onunla çok samimi olmaktan hoşlanmıyorum.

Rule out:
Bertaraf etmek, ortadan kaldırmak; çizgi ile iptal etmek
The new king ruled out his brother.
Yeni kral kardeşini ortadan kaldırdı.

Rule over:
Yönetmek, otorite sahibi olmak
Don't try to rule over me.
Beni yönetmeye çalışma.

Run about:
Oraya buraya koşmak
When you run after a hen, it begins to run about.
Bir tavuğu kovaladığınız zaman, o oraya buraya koşmaya başlar.

Run after:
Peşinden koşmak, kovalamak
You can't run after two rabbits.
iki tavşanı birden kovalayamazsınız.

Run off:
Sıvışmak, kaçmak
In spring some students like to run off from school.
Baharda bazı öğrenciler okuldan kaçmayı severler.

Run a business:
Bir işi idare etmek
Who runs your company?
Şirketinizi kim idare ediyor?

Rush someone:
Birini sıkıştırmak, aceleye getirmek, dara getirmek
He rushed his father into doing his homework.
O, ev ödevini yapması için babasını sıkıştırdı (ısrar etti).

Run across:
Beklenmedik bir anda tesadüfen karşılaşmak, bir taraftan öbür tarafa koşmak
I ran across my old friend in Taksim yesterday.
Dün Taksim'de tesadüfen eski bir arkadaşımla karşılaştım.

Run away:
Uzaklaşmak, ayrılıp gitmek, kaçmak
Don't run away, I want to talk to you.
Uzaklaşma, seninle konuşmak istiyorum.

Run down:
Ezmek, aşağıya doğru koşmak; (saat) kurulmadığı için durmak
The car has run a young girl down.
Araba bir genç kızı çiğnedi.

Run into:

1) Tesadüf etmek, rastlamak
2) Çarpışmak, çarpmak
1- I ran into my boss at the cinema.
Sinemada patronuma rastladım.
2- The truck ran into the car.
Kamyon, araba ile çarpıştı.

Run on:
Sürekli olarak konuşmak, gitmek, yoluna devam etmek
She will run on for two hours if I don't stop her.
Eğer onu durdurmazsam, iki saat hiç durmadan konuşur.

Run out of:
Tükenmek, bitmek
I have run out of money.
Param tükendi.

Run over:
Üzerinden çiğneyip geçmek, ezmek
My friend was run over by a car.
Arkadaşımı bir araba ezdi.



0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More

 
Design by Free WordPress Themes | Bloggerized by Lasantha - Premium Blogger Themes | coupon codes